DOSYATV
Türkiye Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom’da İngilizlerin “iki yüzlü” “hilekâr” dış politikası konusunda bugüne kadar yazılmış en ağız analizlerden biri yayınlandı. Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu’nun “kitabın ortasından” yaptığı yorumlarda, İngiltere, Fransızların tarihi tanımlaması olan “perfide Albion” (İngiliz Kalleşliği” terimiyle anıldı. “Perfidious Albion”, uluslararası ilişkiler diplomasisinde, İngiltere’nin sadece kendi çıkarlarını gözetme çabalarını ifade eden, iki yüzlülük, ihanet ve sadakatsizlik eylemlerine atıfta bulunmak için kullanılan aşağılayıcı bir ifade olarak kullanılıyor.
İşte Prof. Kalaycıoğlu’nun sıradışı analizi:
***
Ateşle Oynayan ‘Perfide Albion’ (İngiliz Kalleşliği)
Kendini deniz ile kıtadan ayrılmış olarak hissetmenin cesareti ile her ihtiyaç duyduğunda, canı istediği kadar Avrupa’ya yaklaşan Birleşik Krallık, genellikle siyasi ve ekonomik olarak kendi çıkarlarına aykırı gördüğü durumlarda, kıtadan uzaklaşmayı ve başka limanlara yelken açmayı hâlâ bir açıkgözlülük kabul ediyor.
‘Perfide Albion’ kıta Avrupa’sının 13. yüzyıldan bu yana benimsediği bir deyim. Genellikle İngilizlerin, diplomasideki ikiyüzlülüğünü, uluslararası ilişkilerde benimsedikleri el çabukluğunu, nalıncı keseri gibi nasıl her işi, her menfaati kendileri için yonttuğunu, hilelerini ve tabiri caizse insanları nasıl sırttan bıçakladıklarını ifade etmek için kullanılıyor. Fransa’nın İngiltere ile yaşadığı acı deneyimler, Augustin Louis de Ximénès’e 1793’te ‘L’Ère des Français (Fransız Dönemi)’ şiirini ilham etmiş ve şair, “Şu kalleş İngilizlere, kendi sularında saldıralım” bile diyecek kadar ileriye gitmiş. Çünkü İngiltere, o dönemde kendi hanedanının da başına gelmesinden korktuğu için, tarihte yeni bir devir başlatan 1789 Fransız İhtilaline karşı tüm Avrupa’yı, Fransa’ya karşı saldırmaya kışkırtmış. İşte bu ‘alçakça’ teşebbüs, “Perfide Albion” deyiminin, 13. yüzyıldan 17. yüzyıla aktarılmasına ve hâlâ günlük kullanımda revaçta olmasına neden olmuş. Ayrıca, I. Dünya Savaşı öncesi yıllardaki Almanya – İngiltere gerginliği nedeni ile Almancadaki yerini de almış ve korumuş.
‘Ahde Vefa’sı Olmayan bir Milleti Yeniden Tanımak
Kendini deniz ile kıtadan ayrılmış olarak hissetmenin cesareti ile her ihtiyaç duyduğunda, canı istediği kadar Avrupa’ya yaklaşan Birleşik Krallık, genellikle siyasi ve ekonomik olarak kendi çıkarlarına aykırı gördüğü durumlarda, kıtadan uzaklaşmayı ve başka limanlara yelken açmayı hâlâ bir açıkgözlülük kabul ediyor. Tabii hâlâ sinirleri törpülemekte. Ama Allah’tan devir, kılıçların kınından çıkarma devri değil, yaptırımlar devri. Yani bir tür soğuk savaş.
Şimdi dünya, kıta Avrupası ve en önemlisi AB, tarih boyunca İngiliz hükümetlerinin, kendi menfaatlerini kollamak için müttefiklerine ve bunlarla yaptıkları anlaşmalara nasıl ihanet ettiklerine tanık oluyor. Brexit anlaşmasının en can alıcı maddesi olan Kuzey İrlanda sınırı ile ilgili olarak Boris Johnson hükümetinin parlamentodan geçirdiği karar, tam bir ‘Perfide Albion’ örneği. Avrupa, İngilizlerin bilinen ama unutulan özelliğini şimdi tehlikeli bir sınırda görüyor. ‘Kutsal Cuma / Good Friday’ anlaşmasını bile tehlikeye atacak kadar gözü kararan Johnson hükümeti, muhtemelen bu ateşle, Brüksel’den, balıkçılık, finans ve devlet yardımları konusunda son anda yeni tavizler koparmak için oynuyor. Bu, salgın ve derinleşen bir ekonomik kriz sırasında Brüksel’in sırtına saplanan bir bıçak gibi. Ateşle oyun ise kendisini bile yakabilir.
ABD’nin Golü ve Japonya’nın Tutumu
Brexit, zaten gerçekleşti. Beklenen arada bir anlaşmanın olmasıydı. Ama son hamlesiyle Birleşik Krallık (BK), bence sadece Brüksel’e değil kendi ayağına da çelme takıyor. AB’den nasılsa 31 Aralık 2020’de ayrılıyor. BK, dürüst ve güvenilir bir şekilde ayrılsaydı iyi olurdu. Anlaşmayla ayrılsaydı daha da iyi olurdu. Şimdi Johnson hükumetinin yarattığı siyasi zıtlaşma ortamı, basit bir Londra – Brüksel zıtlaşması değil. Bunun yarattığı boğucu atmosfer, önce Kuzey İrlanda – İrlanda, sonra her ikisi ve BK ve BK – İskoçya arasında yeni sorunların çıkmasına neden olacağa benzer. Yine de denetimli sınırın ve yaratılan yeni süreç zorluklarının dışında ekonomik ilişkilerin kolay kolay gevşeyeceğini sanmıyorum. ABD, Johnson hükümetinin attığı adıma karşılık, Kongre cihetinden kaş kaldırdı. Trump’ın kargaşa ortamı keyfi Ocak 2021’de sona ererse, Birleşik Krallık’ın ABD’den alternatif beklentisi suya düşer. Ancak bu arada Japonya ile imzaladığı serbest ticaret anlaşması, şimdi Johnson’ın Kanada ile yaptığı anlaşmadan sonra, eline alıp salladığı, en dişe dokunur alternatif gibi gözükse bile bu anlaşma açısından birkaç sorun var: Bir kere Japonya, BK’ya iki koca kıta boyunca uzak. Sonra Japonlar kolay güvenilir insanlar değildir. Perfide Albion’u bile bile, duya duya, bu yeni anlaşmayı hayata geçirmekte tereddüt göstereceklerdir. Ayrıca anlaşmaya bakıldığında, birçok ticaret kaleminin ya istisna listelerinde veya düşük tarife (gümrük vergisi) kapsamında olduğu görülüyor. Bu durumda, ‘şeytan’ ve şeytanlık tabii Boris Johnson’ın kafasında. Ama ya ‘melek’ ve iyilik bu son BK hamlesinin neresinde?
Siyaset ve ticarette temel dürüstlük ilkesi ihlal edilirse güven bacadan kaçar gider. Bu nedenle, 2017’de BK ile 125 milyon dolarlık bir anlaşma imzalayan Türkiye, Boris Johnson ve BK ile daha sıkı ilişkiler geliştirebileceğini hiç ummasın. Hele şu ara, Doğu Akdeniz, Libya, Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkiler bam teli gibi gerginken, BK ile yeni maceralara sürüklenmeyelim. Ankara bence siyasi olarak Brüksel’i, ticari ve ekonomik açıdan ise Japonya – İngiltere Serbest Ticaret Anlaşmasının gidişatını dikkatle izlemeli. Üstelik temkinle. Çünkü Birleşik Krallık tüm ilişkileri kendi menfaatine yontacak ve giderek daha da yalnızlaşan Ankara’yı çok daha kolay zor durumda bırakabilecektir. Aksi takdirde Türkiye 20. yüzyılın başında iyi tanıdığı Perfide Albion’u, yeni bir şeymiş gibi yeniden yaşayabilir ve bir kez daha ‘aldatılabilir’.