MUSTAFA AYDIN
DOSYATV / ÖZEL HABER
Gazeteci-yazar Güneri Cıvaoğlu, 1991 yılında Riyad’da yaşadığı bir olayı o gün çalıştığı Sabah gazetesinde ve daha sonra da Milliyet gazetesinde en az 4-5 kez yazdı ve tekrar tekrar hatırlattı. Cıvaoğlu, 1. Irak Savaşı öncesinde Suudi Arabistan ABD Büyükelçisi ile Türkiye Büyükelçisi Yaşar Yakış’ın organizasyonuyla aldığı brifinglerden ve Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı devasa savaş tehditlerinden bahsediyordu.
O yazıdaki bilgileri merhum Necmettin Erbakan daha sonra bir konuşmasında anlatacaktı:
Cıvaoğlu, o hatırayı bir kez daha anlattığı 29 Eylül 2007 tarihli yazısında ABD’li iki yarbayın şöyle dediğini yazıyordu:
“Bugün Bu uyarıdan sonra bir kez daha Körfez Savaşı henüz başlamadan Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yaşadığım şoku anımsadım…AKP’nin Abdullah Gül’ün kurduğu birinci hükümetinde Dışişleri Bakanı olan Yaşar Yakış, o tarihte Riyad Büyükelçisi’ydi.Yaklaşan savaşı izlemek için Riyad’a gitmiştim.Yakış, zarafet göstermiş, beni büyükelçilik evinde konuk etmişti.Bir ara “Amerikalı komutanlarla görüşmek istediğimi” söylemiştim.İçtenlikle katkıda bulundu.ABD Büyükelçisi’ne telefon ederek bu isteğimi yansıttı.Riyad’ın, ABD Kuvvetleri’nin subayları tarafından komuta merkezi olarak kullanılan otelde randevu verildi.Aşağıda konuştuğum ABD’li iki yarbayın söylediklerini ve benim sorularımı sunuyorum… Nihayet Ankara, ABD’yi uyardı: “PKK’da uzun namlulu ağır silahlar, tanklar var. Bunlar ABD malı…” ‘Amerikalı Yarbay Türkçe konuşuyordu. Daha önce Ankara’da TBMM yanındaki Amerikan Yardım Heyeti merkezinde bir süre görev yapmış. Yarbay ile duvara asılı dev Ortadoğu haritasının önündeyiz.Sağ elinin avuç içini Musul/Kerkük vilayeti olan geniş alanda gezdiriyor. Ve sakin bir sesle, kelimeleri tane tane seçerek anlatıyor.”Savaş bitecek. Saddam çökmüş olacak. Devlet otoritesinden yoksun bir boşluk doğacak. Kürtler, bizim Irak’tan çıkarken bıraktığımız silahları elde edecekler. Bir devlet kurarak bu coğrafyadaki boşluğu dolduracaklar. Belki Türkiye’den de toprak isterler.Ya vereceksiniz ya da savaşacaksınız.” Ona anımsatıyorum: “Türkiye bunu kabul etmeyeceğini açıklamış bulunuyor.”Amerikalı yarbay, “O zaman çarpışacaksınız” diyor. Soruyorum: “Türkiye’nin düzenli orduları, silahları, topları, zırhlıları, tankları, uçakları, füzeleri var. Böyle bir güce nasıl karşı koyarlar? “Amerikalı yarbayın verdiği yanıt düşündürücüdür: “Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin de yakında çok silahları olacak. Saddam’ın bıraktığı silahlar onlara kalıyor. Belki Türkiye’de sizinkilerden bile ileri silahları olacak. Uçakları, tankları, füzeleri, zırhlıları, helikopterleri, havalimanları ……” Ardından bir başka odaya geçtik. Bir diğer Amerikalı yarbay, gene aynı söylemi tekrarladı…”Bunları yazacağım” uyarıma “Nasıl isterseniz” cevabını verdi…
Yukarıdaki konuşmaları o zaman çalıştığım Sabah gazetesinde yazmıştım. Çok daha uzun olan konuşmaların bir özeti… O tarihten bu yana PKK sorunu ve ABD ile ilişkiler tartışılırken bu yazım sık sık bana hatırlatılır. Hâlâ çözemediğim bir soru, kafamın içinde… ABD Büyükelçisi, beni neden bu iki yarbaya göndermişti?Türkçe bilen ve her kelimesi net olan iki yarbay, neden bu dehşet verici mesajı bana -hem de yayımlanacağını bile bile- vermişlerdi? Son aşama… Bakınız PKK’nın elinde tankların da olduğudur. 16 yıl önceki öngörüdür. Sizden toprak isteyecekler ”
BİRİNCİ IRAK SAVAŞI SONRASI TÜRKİYE’NİN BÖLÜNMESİ DE PLANLANMIŞTI
Bugün 2020’li yıllarda yaşadıklarımız 1991’deki 1. Irak İşgal Harekatı sonrası için planlanmıştı. Türkiye, ABD ile birlikte Saddam yönetimine karşı silahlı müdahalede bulunacak ardından ABD çekilince Güneri Cıvaoğlu’na anlatılan şekilde modern silahlarla donatılmış NATO’cu, emperyalist maşa unsurlarla yüz yüze kalacaktı. O dönem TSK yönetimi ve Başbakan Yıldırım Akbulut, Turgut Özal’a karşı çıkarak Irak’a orduyla girilmesine engel oldular. Bunun bir benzerini 2. Irak İşgal girişimi öncesi reddedilen 1 Mart 2003 tezkeresiyle yaşadık. O gerçekleşseydi, Türkiye özellikle Suriye sınırındaki topraklarına 60 bine yakın ABD askerinin konuşlanmasına müsaade edecek, bugün yaşadığımız krizi 2003 sonrası yaşayacaktık. O dönem iktidar tezkerenin çıkmasını çok istiyor gibi gözüktü ama sonuçta ABD’lilerin “Bizimle at pazarlığı yapılıyor” eleştirilerinde bulunduğu bir yıpratma ve geçiştirme süreciyle tezkere 6 eksik oyla Meclis’ten geçirilmedi. Eğer tezkere geçseydi, kendi elimizle kendi devletimizin yıkılışını hazırlayacaktık. Nasıl ki 1. Irak Savaşı sonrası Çekiç Güç’le Kuzey Irak bölgesinde 36. Paralel bölgesinde ABD ve İsrail’e bağımlı bir Kürt devletçiği oluşturulduysa, 2. Irak Savaşı sonrasında da güney sınırımız boyunca konuşlanmış ABD üslerinin desteğiyle bu kez Suriye’deki PKK-PYD oluşumu bizim topraklarımızdan sağlanacaktı. Bugün Suriye’de ABD, AB ve Rusya destekli terör kantonları oluşsa da en azından ülkemiz gayrı resmi askeri işgal altında değil.
Yaşadıklarımız aslında yarım kalmış Yalta görüşmelerinin ve tam gerçekleştirilememiş Sykes-Picot Paylaşım Anlaşması’nın tamamlama çabası.
İçimizde bu kadar hain varken ve düşmanımız bu kadar planlı ve ön alarak gelirken işimiz hiç de kolay değil. 1. Irak Savaşı’ndan çok önce, daha Kuveyt bile işgal edilmemiş; Saddam, ABD’nin fedailiğini yaparak İran’la savaşırken yapılmış bir plandan söz ediyoruz. 15 Temmuz 2016 gecesi vatan hainliğini darbe kalkışmasıyla ve kan dökerek iyice tescilleyen NATO yanlısı terör örgütü lideri Fetullah Gülen, bakın daha 1988’de Türkiye’nin parçalanması ve bölünmesiyle ilgili ABD’li yetkililerle neler konuşmuş? O dönem ABD ziyaretinden döner dönmez mollalarıyla durum değerlendirmesi yapan Gülen, Ortadoğu’da 20 devletin dönüştürüleceğini, Türkiye’nin de parçalanacağının kendilerine söylendiğini, eğer “kendi mülahazaları” da dikkate alınırsa FETÖ’nün de bu planda yer alacağını anlatıyordu. Gülen’in daha 1988 tarihinde yaptığı ihanet konuşmasına yorum yapabilmiş, eleştirebilmiş bir “FETÖ” üyesi henüz çıkmadı. Çıkamaz da zaten. Onlar, “Haçlılar size zarar vermez” deyip bugüne kadar milyonlarca masumun kanını ve ırzını payimal etmiş Haçlı ordularını tenzih eden Gülen’in eteklerinin dibinde yeni kaos ve darbe planı yapmakla meşguller.
İşte Fetullah Gülen’in 1988 tarihli ihanet konuşması:
Fetullah Gülen’1988 yılında ABD’den geldiğinde mahrem imamlarına dönük bir konuşma yapıyor. Bu konuşmayı kamuoyuna Nurettin Veren ifşa etti. Konuşmada Gülen, Türkiye’nin ve bölgedeki 20’ye yakın ülkenin bölünme planlarından bahsedildiğini, CIA’in kendisiyle de görüşüp tavırlarını merak ettiğini anlatıyor. Gülen, “mülahazalarının kabul edilmesi halinde” ihanet ve Türkiye’yi parçalama projesinde yer alacaklarını daha 1988’de ilan ediyor. İşte o skandal ifadeler:
Güneri Cıvaoğlu’nun ABD’li subaylardan aldığı brifingi ifşa ettiği yazıları:
Güneri Cıvaoğlu’nun aynı konuyu işlediği 2 Mayıs 2017 tarihli Milliyet’teki yazısı:
Amerikalı yarbayın eli
GÜNEY DOĞU sınırımızın Suriye toprakları -neredeyse- Kürt kantonlarına dönüştü.
Kantonlardaki YPG adlı kuvvetler arasında Amerikan bayrağı dalgalandıran zırhlı araçlar çıplak gözle bile görülüyor.
ABD, Türkiye’ye “Bunlar bizim himayemizde” mesajını veriyor gibi.
Sınırın öte tarafından havan toplarıyla birkaç atış yapacak kadar küstahlaştı YPG…
Bu şımarıkça cüreti elbette Amerika’dan alıyorlar.
ABD bunlara roketler, ağır silahlar, füzeler, tanksavarlar veriyor.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki bu silahların bir kısmı PKK’ya kaydırılmakta.
ABD Türkiye’nin NATO müttefiki.
Ne gariptir ki bu savunma ittifakı içindeki müttefikimiz bize namlu doğrultanların arkasında…
Nasıl oluyor bu?
Cevabını güncel görüntülerde değil çok daha önceden yazılmış senaryonun sayfalarında bulabiliriz.
Bakın…
Daha 7 yıl önce 22 Haziran 2010’da bu köşede yazdıklarım sanki bu günleri öngörmüş gibi.
SENARYO YAZILMIŞ
ZİHNİMDE lego parçaları gibi uçuşan eylemler, söylemler, tavırlar…
Bunları bir araya getirerek büyük fotoğrafa varmaya çalışıyorum.
İşte onlardan ikisi…
1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım, ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğu’sunu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
“Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.”
Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları.
Kulaklarıma inanamıyorum.
“Ya NATO ortaklığı ya ülkelerimiz arasındaki dostluk?” diye soruyorum, oralı olmuyor.
Gene de bunun “Amerikalı yarbayın kendi fantezisi” olabileceğini düşünüyorum.
Ama…
Birkaç dakika sonra bir başka odada gene Amerikalı bir rütbeliden aynı şeyleri dinliyorum.
Bunun “bir mesaj olabileceğini” düşünüyorum.
Çünkü bu randevuyu bana ilk Dışişleri Bakanı ve o zamanki Suudi Arabistan Büyükelçimiz Yaşar Yakış oradaki ABD Büyükelçisi ile konuşarak sağlamıştı.
ABD Büyükelçisi, ABD komutanıyla temasa geçmiş ve bu iki rütbeli subay tarafından verilecek kişisel brifing için davet edilmiştim.
Dönemin ABD Başkanı baba Bush Bağdat’a girmedi, Kuzey Irak senaryosunun uygulanma olanağı kalmadı.
Ama…
1991’de dinlediğim o senaryonun 2010 Türkiye’sinde sahnelendiği kuşkusundayım.
PKK o roketatarları, uzun namlulu ağır silahları, doçkaları, tonlarca patlayıcıyı nasıl elde etmekte?
50-100 kişilik gruplar halinde askeri üslere, karakollara saldıracak cesareti nereden alıyor?
…………………..
Artık Amerikalı subayların “Biz Irak’tan çekilirken silahlarımızı orada bırakacağız. Bunları Kürtler alacak, size karşı kullanacak” söyleminden çok daha ileri bir manzarayla karşı karşıyayız.
“Öyle bıraktığımız silahları alacaklar” falan gibi bir durum değil.
Kuzey Suriye Kürtlerine alenen, gizlisi saklısı olmadan veriyorlar.
Bu da yetmiyor, yanlarında Suriye Kürtlerinin güçlerini alarak birlikte fotoğraf çektiriyorlar.
Zırhlı araçlarda ABD bayrakları dalgalandırarak onları korumaya alıyorlar.
Senaryonun “siyasi” boyutu bir başka yazıda.