yahudi_avlaremoz_siyonist_rahatsiz_betar_manset

AVLAREMOZ’CU GENÇ SİYONİSTLER RAHATSIZ! TÜRKİYE’Yİ SOYKIRIMLA SUÇLUYORLAR!

DOSYATV.COM / ANALİZ

Türkiye Yahudi cemaatinde bir şeyler oluyor. Yahudi cemaatinin gençlerine ait Avlaremoz sitesi, “ultra-siyonist” bir merkeze dönüşmüş durumda. Sitede yer alan haberlerde Türkiye, en ağır ifadelerle suçlanıyor ve adeta nefret kusuluyor. Sitede yayınlanan yazılarda, Türkiye’deki Yahudilerin devlet ve halk eliyle bilinçli katliamlara uğradığı ileri sürülüyor, Yahudi gençlerin İsrail’e dönüş yapmaları özendiriliyor. Bir asır önce Alliance taraftarı Yahudilerle Siyonistlerin yaşadığı cemaat içi gerilimin bir benzeri bugün de yaşanıyor. Türkiye’deki Yahudi cemaati ve Hahambaşılık yönetimine bayrak açan gençlerin dokunulmazı İsrail.

Avlaremoz gençlerinin “Betar”vârî oklarından cemaatin önemli isimleri de kendini kurtaramıyor. İki gün önce vefat eden iş adamı Jak Kamhi’nin ardından sitede Nesim Altaras imzasıyla yayınlanan yazıda, Türkiye, hem Kürtlere hem Ermenilere hem de Yahudilere dönük katliam yapmakla suçlandı. Jak Kamhi’nin 12 Eylül 1980 sonrası darbe idaresinin talebiyle Ermeni soykırımı iftiralarına karşı başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerde destek olması “bir suç” olarak ifade edildi. Bununla da kalınmadı, bu yönde destek açıklamaları yapan Şalom Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas, müteveffa Jak Kamhi, Yahudi cemaati onursal başkanı Bensiyon Pinto gibi isimlerin “katledildiği” ileri sürülen bu topluluklardan özür dilemesi gerektiği belirtildi.

Son derece keskin bir yayın çizgisi olan Pan-Siyonist Avlaremoz sitesi, Türkiye aleyhindeki propagandanın da merkezi niteliğinde. Site, tam da nüfus krizi yaşayan ve dünya Yahudileri için bugün bile cazibe merkezi olamayan İsrail’in istediği şekilde yayın yapıyor. “İsrail, çok güvenli ve demokratik bir ülke. Türkiye yaşanacak bir yer değil. Oraya göç edilmeli ve yeni hayat orada kurulmalı.” Ancak, İsrail’de gösteri olmayan bir gün bile yok. Falaşalar ve doğu Yahudileri; hatta Sefaradlar yani Akdeniz Yahudileri bile İsrail’de “ikinci sınıf” insan muamelesi görüyor. Hayat pahalığı yüzünden iki işte çalışmayanın rahatça geçinemeyeceği bir ülke. Ancak, İsrail’e Avlaremoz yazarlarının gözüyle bakarsanız, güvenlikler ve refah ülkesi.

Sitede Dani Albukrek, Bensy Pento, Derya Keresteci, Eli Haligua, Işıl Demirel, Levent Özyıldırım ve Selin Toledo gibi isimlerin çeşitli konularda yazıları yayınlanıyor.

İsrail’i ya da Yahudileri eleştirdiğinizde Nesim Altaras sizi hemen hedef gösteriyor ve “antisemit” damgasını yapıştırıyor. Bunu yapıştırmak çok kolay. Amerika’daki Yahudi lobilerinin etkinliğinden mi bahsettiniz; “antisemitistsiniz!”. Bütün damgalar ve yaftalar Altaras’ın elinde. “Mağdur olduklarını”, “korku içinde yaşadıklarını” yazıyor ama nedense hiç de öyle “alçak perdeden” ve “korku” içeren cümleler kurmuyor; kendisiyle çelişiyor. “Avlaremoz”, “konuşalım” demek Ladino dilinde. “Yani susma!” denmek isteniyor; aynen Betar’ın şarkısında olduğu gibi: “S esh le hazit: ‘Ein Davar!’ – Ki sheket hu refesh!” (Tutuştur taşıdığın ateşle meş’aleni: Zararı yok! – Çünkü SUSKUNLUK PİSLİKTİR!) Anlıyoruz.

Altaras, Jak Kamhi’yi hedefe aldığı yazısında sadece Türkleri ve Türkiye’yi suçlamıyor. “Ermeni soykırımı olmamıştır” görüşünü savunan Şalom’u, yazarlarını Yahudi cemaati liderlerini bile hedef gösteriyor.

Altaras, Türkiye’nin ABD’li Yahudi lobilerini, “Eğer Ermeni soykırımını tanırsanız, Türkiyeli Yahudilerin hali yaman olur!” diye tehdit ettiğini yazıyor. Altaras, 12 Eylül idaresinin ABD Yahudi lobilerini tehdit ettiğini, edebildiğini yazıyor, hiçbir “çek-kontrol” ihtiyacı hissetmeden. Türkiye’de en çok 26 bin Yahudi yaşıyor. 50 ilâ 100 bin arasında da Ermeni’nin yaşadığı belirtiliyor. Türkiye niçin, “Ermenilerin hali yaman olur!” demiyor da “Yahudilerin hali yaman olur?” diyor. Bir de niçin Ermeni lobilerini tehdit etmiyor da Yahudi lobilerini tehdit ediyor? Avlaremoz’cular iftirayı atarken çok cüretkârlar; ancak mantık örgüsünü kurmak noktasında da aceleci oldukları anlaşılıyor.

İşte 8 Ekim 2020 tarihli o yazı:

Lobicilik Mirasımıza Bakmak

Dün Jak Kamhi’nin vefat haberinin ardından birtakım yazı ve paylaşımlarda Kamhi’nin Yahudi toplumuna ve Türkiye devletinin çıkarlarına olan katkılarına değinildi, devletten aldığı üstün hizmet nişanıyla gurur duyuldu. Ancak Profilo Holding’in kurucusu olan Kamhi’nin geride bıraktığı miras bu sözlerde bahseldiğinden çok daha karmaşık.

Kamhi, 1970’lerin sonunda başlayıp 80’lerde gelişen Türkiye adına Yahudi lobiciliğin liderlerindendi. Bir grup Yahudi sanayici devletin isteği üzerine ABD’deki Yahudi kurumları üzerinden Amerikan devletinin Türkiye’ye bakışını etkilemeye, Türkiye’yi şirin göstermeye çalıştı. Açık konuşmak gerekirse bu çabalar ne Türkiye Yahudi toplum, ne de Türkiye’nin diğer halkları için yararlı oldu.

Lobiciliğin temelinde Yahudilerin Türkiye’de çok rahat yaşadığı, Türklerin ‘misafiri’ olan bizlerin engizisyon zamanında İspanya’dan kovulduğumuzdan beri hoşgörü içinde yaşadığı kurmacası vardı. Herkesin artık bildiği gibi Anadolu’da Yahudiler 500 değil iki bin seneyi aşkın bir süredir yaşıyor. Türklerin misafiri değil, bu toprakların asıl unsurlarındanız. Bu lobicilik, toplumumuzun Cumhuriyet dönemi başında yaşadığı nefreti, ayrımcılığı ve şiddeti silmeye çalışan bir girişimdi. 1934 Trakya Pogromu’nu, Varlık Vergisi’ni, ismi yüzünden işe alınmayan, okulda dövülen, öldürülen her Yahudi’nin acısını gizlemekti.

Soykırım İnkarı İçin Türk-Yahudi Ortaklığı

Türkleri ‘hoşgörülü’ olarak çizerek bu Yahudi lobiciler Ermeni Soykırımı inkarı için uğraşıyorlardı. Devlete yaptıkları nişan hakkeden hizmet de tam olarak buydu. Lobiciler şu çirkin iddiayı yıllarca tekrar ettiler: “Türkler biz Yahudilere hep iyi davrandı, yani Ermenilere soykırım yapmış olamazlar.” Hem gösterilen sebep hem de sonuç tamamen bir uydurma. Bunu biliyoruz. Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmemesi için lobi yapmak gurur duyulacak bir miras olmamalı. Aynı dönemde Amerika’da belirli bir etkisi olan Yunan-Amerikalı ve Ermeni-Amerikalı kişi ve kurumlar Türkiye’de Rum ve Ermeniler yaşadıklarını anlatmaya çalışırken devlet adına çalışan bir grup Yahudi bu yakarışları susturmak, adalet arayışının altını oymak için ellerinden geleni yapıyordu. Bu Ermeni karşıtı lobi çalışmaları 1980’ler ilerledikçe Kürtlere olan baskıları örtme ve genel olarak darbe hükümetinin insan hakları ihlallerini saklamaya odaklandı.[1]

Bu çabalar bir kariyer diplomatı olan Kamuran Gürün’ün planıyla başladı. ABD’de artan Ermeni Soykırımı bilincine karşı gelmek için Türkiyeli Yahudileri kullanma fikrini 1981 yılında Milli Güvenlik Konseyi’ne bu kadar direkt bir şekilde sundu. Bu fikrin arkasında maalesef Türk diplomatların antisemit bir algısı yatıyordu: Amerika’yı Yahudilerin kontrol ettiği fikri. Bu plan ile Türkiyeli Yahudiler ilk kez açık olarak uluslararası Yahudi kurumlarla bağlantı kurdu – bu tarihe kadar Türkiye bu bağlantıları yasaklamıştı.

Ülkeye Yararlı Olmak Ne Demek?

Kamhi bu projenin baş aktörlerindendi. Onun yanında Jak Veissid, Vitali Hakko, Bensiyon Pinto ve bir önceki hahambaşı olan David Asseo da Ermeni Soykırım inkarcılığı, insan hakları imajı düzeltme ve misafir-hoşgörü kurgusunu yaymakta aktif rol aldılar. Kamhi gibi diğerleri de soykırım inkarcılığında uzmanlaştı ve bu işle övündü. Asseo tüm Senato üyelerine ‘Türkler bize hoşgörülü o yüzden soykırım yok’ diyen bir mektup yolladı. Pinto ise ‘sözde soykırım’ diye bahsettiği kırımın tanınmaması için elinden geleni yaptığını yıllarca gururla tekrar etti. Bu çalışmalarının ‘ülkeye yararlı olmak’ olduğunu düşünseler de aslında Türkiye’nin tarihi ile yüzleşmemesi için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Devletle ortak çalışsalar da bazen dışarıdaki gruplara tam tersi söylemlerde bulundular. Açık aktivitelerde Türk hoşgörüsünü överken kapalı oturumlarda eğer Ermeni Soykırımı tanınırsa Yahudiler zora düşeceğinden, devletin baskısının artacağından bahsederek inkar için sebepler buldular. Washington Büyükelçisi Elekdağ (ve ardından CHP milletvekili) gibi devlet temsilcileri de bu tarz tehditleri Amerikan Yahudi kurumlara iletti: eğer Ermeni Soykırımı tanırsanız Yahudilerin hali yaman.

Kamhi Ermeni Soykırımı inkar çabasından otobiyografisinde övünüyor, sayemizde ABD Holokost Anma Müzesi’nde Ermeni Soykırımı’nın adı geçmiyor diye anlatıyor. Benzer baskı ve lobiler Los Angeles’taki Tolerans Müzesi için de yapılıyor ancak o müze yılmıyor ve Ermeni Soykırımı’na yer veriyor. Kamhi Dışişleri’nden gelen bir faksı bizzat o müzenin müdürüne ulaştırıyor. Bu olayda kullandığı inkar taktikleri arasında Yahudi Soykırımı’nın biricikliği gibi milliyetçi taktikler de var.

Bu lobi çabaları yalnızca engizisyonda ‘Yahudilere kucak açmak’ ile sınırlı kalmadı. Türkiye’nin Nazilere karşı olduğu (son aylara kadar tarafsız idi) ve Nazilerden kaçan Yahudilere kapısını açtığı (yalnızca devlet için yararlı görülen bir grup profesöre yerleşme izni verildi, mülteci gemileri geri çevirildi veya batmaya terk edildi) gibi asılsız iddialara Yahudi lobiciler yardım ve yataklık etti. Bu iddialardan belki de en kötüsü gerçek olmayan üç tane ‘Türk Schindler’ masalı uydurulması ve bu masalların Kamhi’nin kurduğu vakıf ve lobici Yahudiler tarafından desteklenmesiydi.

Devlet Adına İmaj Çalışması

Kamhi’nin bu çabaları üzerine farklı partilerden birçok Türk siyasetçi kendisini andı. T24 ve Şalom yazarı Karel Valansi ‘ülkenin olumlu dış tanıtımına’ olan hizmetinden bahsetti. Şalom’dan İvo Molinas ‘Türkiye’nin haklarını yurt dışında büyük azimle koruyan’ dedi. Şalom’daki yazısında Denis Ojalvo soykırım inkarcılığıyla açıkça övündü.[2]

Tekrar söylemek gerekli: olumlu tanıtım ve Türkiye’yi korumak dediğimizde soykırım inkarından bahsediyoruz. Kürtlere karşı gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin üstünü kapatmaktan bahsediyoruz. Yahudileri kendi ülkesinde ‘rahat misafir’ olarak göstermekten bahsediyoruz. Dedelerimizin, annelerimizin yaşadığı pogromları, ayrımcılığı kendi elimizle silmekten bahsediyoruz.

Bunlar gurur duyulacak şeyler değil. Bu lobi aktiviteleri Türkiye’de azınlıkların ve ezilenlerin adalet ve eşitlik bulmasını zorlaştıran bir projedir. Kamhi bu projeyi 500. Yıl Vakfı ile kurumsallaştırmıştı. Vakıf bugün bir nebze değişmiş olsa da, temel amacı Osmanlı’da ve Türkiye’de Yahudilerin ne kadar iyi koşullarda yaşadığını, Türklerin ne kadar hoşgörülü olduğunu ve Yahudi misafirlere kucak açtıklarını yabancılara kanıtlamaktı. Otobiyografisinde Kamhi direkt olarak vakfın amaçlarından birinin dünyada Ermeni Soykırımı bilincinin oluşmasını engellemek olduğunu söyledi. Bu vakfın İstanbul’da açtığı müze de bu emeller doğrultusunda Osmanlı ve Türkiye’de Yahudilerin temizlenmiş, gerçek ve acılardan arındırılmış, hoşgörülü tarihini anlatıyor. (Yakın zamanda müzede yapılan değişikler tarih anlatısını daha gerçekçi hale getirdi.)

Kamhi’nin bir sanayici olarak, bir iş insanı olarak mirası Türkiye’nin kalkınma ve Yahudi toplumunun tarihinde önemli. 1954 yılında Profilo adıyla bir çelik şirketi kuran Kamhi, İstanbul Sanayi Odası’nın 1960 yılında katılımıyla ilk Yahudi üyesi olmuştu. Uzun ve zorlu bir hayatı olan Kamhi için Baruh Dayan HaEmet demek gerekli. Ancak geride bıraktığı siyasi mirasını övmek ve kutlamak değil, onun ve başka lobicilerin Yahudiler adına yaptıkları için özür dilemek daha doğru olur. Bu lobi kurmacaları bizi kendi ülkemizde misafir yaptı. Ermeni, Rum ve Kürt toplumlarıyla dayanışma göstermemize ve birbirimizi desteklememize engel oldu.

[1] Lobi kurmacaları ve Yahudilerin rolünü daha detaylı okumak için bu röportaja, kitap yorumuna, ve makaleye bakınız.

[2] Şalom gazetesinde süregelen Ermeni Soykırımı inkarı ile ilgili şu makalelere bakınız: https://www.avlaremoz.com/2018/09/22/ayidan-post-inkarcidan-dost-olmaz/ https://www.avlaremoz.com/2018/10/04/biriciklik-edebiyati-sona-ermeli-rika-kuriel/ https://www.avlaremoz.com/2018/10/02/1915-ve-holokost-tartismasi/

İLGİLİ HABER:

https://www.dosyatv.com.tr/haberler/avlaremozcu-genc-siyonistler-rahatsiz-turkiyeyi-soykirimla-sucluyorlar/